İşgal altındaki topraklarını 2020’de 44 günlük savaşla kurtaran Azerbaycan, Karabağ’da kalan Ermeni çetecilerine son darbeyi de 19 Eylül’de başlatılan ve sadece 24 saat süren antiterör operasyonuyla vurdu. Haklı olarak da o zaferlerin gururu ve coşkusunu yaşıyorlar. Ne kadar sevinseler az. Çünkü Ermenistan’ın her türlü hukuksuzluğu, alçaklığı karşısında 30 yıl boyunca hak, hukuk, adalet beklentisi içindeydiler. Hakları olanı alabilmek için sabrettiler. Ama işgal altındaki Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu defalarca tescil eden BM ve oluşturduğu çözüm grupları sadece oyalamakla yetindi, hatta dalga geçer gibi davrandı. Sonunda da Azerbaycan kanıyla, canıyla sahada söke söke geri aldı. Sadece 24 saat süren son antiterör operasyonuyla da teröristleri temizleyerek yarım kalan işi tamamladı ve “Karabağ Azerbaycan’dır” diyerek noktayı koydu. Hem de tamamen nokta operasyonlarla tek bir sivil zarar görmeden ve sonrasında da Ermenilere “İsteyen Azerbaycan vatandaşı olarak kalıp yaşayabilir” diye şefkat eli uzatarak. Yani mükemmel bir diplomasiyle, mükemmel bir siyasi manevrayla ve mükemmel bir askeri operasyonla işgal edilmiş topraklarını geri alan Azerbaycan hem Ermenistan’a hem de dünyaya insanlık dersi de verdi bir yandan da…Dolayısıyla Azerbaycan toprağı Karabağ’da 32 yıl önce Ermeni mezaliminin korkunçluğuna bizzat tanıklık eden bir gazeteci olarak ben de bu anlamlı günde bulunduğum başkent Bakü ve ülke genelinde süren sokaktaki coşkuyu, birlik, beraberliği, asker-sivil herkesin vatan topraklarını koruma kararlılığını, izlerken duygulandım, mutlu oldum, sevinçlerini paylaştım. Gün boyunca Azerbaycan ve Türkiye bayraklarıyla donatılı Bakü caddeleri, meydanlarını dolaştım… Hep bir ağızdan söylenen Azerbaycan ve Türkiye marşlarını, şarkılarını dinledim, aralarına katılıp, can kardeşlere eşlik ettim… Azadlık Meydanı, 2000 yılında UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Bakü’nün tarihi çekirdeği İçerişehir ya da Eskisehir’de anılarımı tazeledim. Şehitler Hiyabanı’ndaki her zamanki gözyaşı, onur ve gurur yüklü ziyaretleri saygıyla izlerken duygulandım…
32 yıl önce ilk kez geldiğim, o kritik süreçte de defalarca gidip geldiğim ve toplamda uzunca bir süre kaldığım Bakü kent özellikle mimarisi, geniş caddeleriyle beni çok etkilemişti. Ama gündüzleri aydınlık, geceleri de son derece karanlık ve sessiz bir şehirdi. Özellikle de darbeli süreçteki, sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı karartma gecelerinde. Caddeler, sokaklar kalabalıktı ama insanlardaki genel hava daha çok endişe ve tedirginlik içeriyordu. Karabağ’daki Ermeni işgaline ve zulmüne tepki had safhadaydı ama bir o kadar da çaresizlik ve umutsuzluk vardı.
Bugün ise herkesin yüzü gülüyor, gurur ve onurla yarına dönük umut var. Bakü için öncelikle söyleyeceğim de iki kelimeyle şu: Muhteşem, etkileyici. Kent öylesine gelişmiş, büyümüş ki ama kimliğini de asla yitirmemiş Özellikle de kentin asla bozulmayan mimari dokusu ve aksine, yeni yapılan binaların da onlara uydurularak tam bir ahenk sağlanması nedeniyle. Kentte yükselen kule ve gökdelenler de Bakü’ye ayrı bir hava katmış. Benim yıllar önce tanık olduğum kentteki gece karanlığı da gitmiş, onun yerine ışıl ışıl parlayan bir Bakü ortaya çıkmış.
Kısacası bugün; yönetimi, güçlü ordusu ve ekonomisiyle istikrar ülkesi Azerbaycan’da iktidarı, muhalefeti tüm siyasiler ve halk birlik, bütünlük içinde. Tek bir aykırı ses, hareket yok. Herkes ortak davalarının inancı ve kararlılığıyla birbirine kenetlenmiş durumda. Yani Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in tanımıyla Azerbaycan sımsıkı demir yumruk gibi. Can Azerbaycan “Zafer Günün” kutlu, zaferlerin her daim olsun. Sonsuza dek de hep yumruk gibi böyle sımsıkı kal…